küçük gelin..
Minik serçenin ürkek sesiyle bütünleşen sessiz haykırışının ayinesidir bir annenin şefkatine, bam teline dokunan. Çaresiz gidişin elzem veren acısıdır saplanan belki de en derinden bir babanın bağrına. “Gitme!” demek ne denli bencilcedir bilip yutkunur hicranla.
Bir yastıkta kocamışlığın tatlı hediyesi olan meyvelerin bir bir dökülüp savrulmasıdır dalından, yaşamın acısına uyanmak. Ve nasıl geçtiği bilinmeyen bir ömrün muhasebesidir karşılıklı ağlaşmaların ardından ihtiyarlamış ellerle dökülen yaşları, incittiği yerden toparlamak.. Kemale ermenin tecellisidir nihayetinde; uğruna yaşadıklarının yokluğunu-terkedişini yaşamak..! Hem; kara bir ay tutulması, akıl tutulması değil midir cilvesi dedikleri hayatın. Ölüm sessizliğine bürünmüş cennetliklerin yaşadığı yalnızlık senfonisidir payidar olduğu alemin..
Toprağın dibine girecek kadar yaşlansakta oralarda, bir yerlerde büyümek bilmediğimiz bir çift yürek var bizi çocukça kucaklayan. Biz kocamış küçüklerin büyümek bilmediği, büyüyemediği; tek ve en anlamlı diyardır muhakkak, bir ana, bir baba yüreği..