hirâ ile hayata dair incinmeler!
Etrafımızı kuşatan insanları, insanlığı, gidişatımızı sorguladığımız muhabbet dairesinin hatrına..
Keskin bir nazarla diktim gözlerimi üzerindeki göğe Hira. Yıldızları göremiyorum ama elbette ki vakit gece. Ve biliyorsun mum ışığındayım yine.. Yazmıyor, düşünüyorum öylece. Ardımda titreyen bir damla alevin duvarda yansıttığı gölgemi seyrediyorum öylece. Tekrarla çalan bir tını var fonda, içinde sanki çığlıklar barındıran..
Kucaklıyorum gecenin en kör kuyusunda hüzünlerini senin. Hoyratça atan kalbimin ritimsiz vuruşları, huzursuz ediyor beni.
Biliyor musun? Sonsuzluğa uyumak istiyorum Hira.. Derince, süzülerek gecenin sessizliğe açtığı kollarında. Ve yumuyorum gözlerimi karanlığa Hira, aydınlığım sen ol diye.. Bir rûya görüyorum Hira, karşılıklı konuşmadığımız!.. Bir tiyatro sahnesi mi bu yoksa? Bir provayı mı canlandırıyoruz? En ortasında sen varsın hayatın, yıkılmış bir eda ile diz çökmüşcesine.
Ben etrafında deli, ben divane, ben pervane.. Esen rüzgarda savrulan saçların değil, sen gibisin Hira. Dolanıp dolanıp sana sesleniyorum esefle, belki duyarsın çığlıklarımı diye.. Alem sen olmuş karşımda dillenmiş adeta, sen karşımda koca bir alem olmuş küsmüş gibi hayata Hira..
Bilmiyorum; başımdaki sancı aklımın yorgunluğundan mıdır.. Bulanan zihnimde cirit atan feryatlardan mıdır.. Hem annem de yok yanımda Hira, okşasın saçlarımı.. Ki bulayım şifa..
Ve ‘ellerin’ diyorum Hira! Neden kayıveriyor ellerimin arasından? acıların mı o ellerinde sicim sicim ter damlatan? hem avuçlarındaki o alev de ne öyle? Umutların mı yoksa o çalınan! sımsıkı sakladığın avuçlarının arasından? Söylesene bana! o göğsünde ördüğün kafeste prangalara vurduğunda ney?
Nefesin Hira! kesik kesik, hislerimde.. gerçekten kirlendi mi dünya nefesini kesecek kadar? Hem düşmesin başın omuzlarıma! neden ağlıyorsun hıçkırıklara boğularak? Susmasana Hira, Allah aşkına! yeryüzünü temizlemiyor mu artık yağmurlar?
Konuşsana…